Eraslan Sağlam: Bu akşamki yayın konuğumuz İstanbul Bilgi Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı, Nesin Vakfı yönetmeni ve aynı zamanda Matematik Dünyası Dergisi editörü Sayın Ali Nesin. Sizi bu akşam ağırlamamızın nedeni, az önce de söylediğim gibi editörlüğüne devam ettiğiniz Matematik Dünyası Dergisi. Dergi ne zamandan beri varlığını sürdürüyor?
Ali Nesin: 13 yıldan beri. İlk önce ODTÜ’de yayınlanmaya başladı, Türk Matematik Derneği’nin bir yayını, daha sonra Antalya Üniversitesi’ne gitti, şimdi de Bilgi Üniversitesi’nde ben yönetiyorum.
ES: Bu 13 yıl zarfında herhangi bir kesintiye uğradı mı?
AN: Galiba 1 yıl boyunca bir kesintiye uğradı, Ankara’dan Antalya’ya giderken sanıyorum.
ES: Ekonomik nedenlerden ötürü mü?
AN: Bu kolay bir iş değil, zor bir iş, haftada 7 gün, günde 24 saat ilgileneceksiniz, matematikçilerin başka işleri de var tabii, araştırma, eğitim, öğretim, vs. galiba ilgilenecek kişi bulunamadı.
ES: Sizin yoğunluğunuzu ancak tahmin edebiliyoruz, çünkü Vakfın yönetimi oldukça güç, çok fazla sorunla uğraşıyorsunuz, üstesinden gelmeniz gereken çok fazla sorun var, akademik kimliğiniz devam ediyor. Bir taraftan da dergi çıkarmak... Herhalde 24 saat çalışıyorsunuzdur bu tabloya göre?
AN: Uykuyu sıfıra indirdim...
ES: Dergi hangi periyotta çıkıyor.
AN: 3 ayda bir çıkıyor, ama çok yoğun bir dergi, bir okurun 3 ayını, hatta daha fazlasını alabilecek kadar konu var içinde.
ES: Belli bir hedef kitleniz var mı?
AN: Hedef kitlesi lise öğrencisi, ama bizim müfredatla, Milli Eğitim Bakanlığı’yla herhangi bir bağlantımız yok, ÖSS sınavlarıyla kesinlikle bir bağlantımız yok, bizim amacımız profesyonel matematikçilerin hazırladığı matematiği herkesin anlayacağı bir dilde sunmak. Matematiği sevdirmek gibi çabalarımız da yok, matematiği sevdirmek denince genellikle karikatürler, fıkralar, vs. yani matematik dışı şeyler akla geliyor.
ES: Biraz suni bir etki oluyor galiba?
AN: Hiç hoşuma gitmiyor, matematiğin zaten kendisinin eğlenceli olması gerekir, eğlencelidir de, ama böyle göbek atılacak bir eğlence de değildir tabii ki, hoştur, güzeldir, dünyanın en güzel şeyidir matematik.
ES: Neresinden baktığınıza, ya da size onun neresinden baktırıldığınıza bağlı bir şey sanırım.
AN: Matematik belki 3000 yıldan beri, belki daha uzun zaman beri var yeryüzünde ve hiç değişmeyen bir şey, matematikteki gerçeklik hiç değişmez, fiziksel gerçeklik değişir, Newton fiziği vardır, Galileo fiziği vardır, değişir, ama matematiksel gerçeklik değişmez. Thales’in teoremi bugün de hâlâ teoremdir ve doğru bir teoremdir. Dolayısıyla matematikte gerçek birdir. Ama buna rağmen matematikte bir yaratıcılık vardır, genellikle şöyle düşünülür; “bir tek gerçek varsa yaratıcılık yoktur, ne kadar çok gerçek varsa o kadar çok yaratıcılık vardır” diye düşünülür, bu matematikte doğru değil.
ES: Bu yaratıcılık aynı zamanda çok basit, çok burnumuzun ucunda duran meselelerin yeniden ele alınması ile de bağlantılı sanırım.Bir şey dikkatimi çekti dergiden, 2 kere 2’nin 4 olduğunu ispatlamak için yaklaşık 3 ders saati mi kullanmışsınız? Sosyoloji öğrencileri kapıda birikmiş?
AN: Tabii ki olmamanız gerekiyor, özellikle matematik bilenler için dergiler var dünyada. Bizim amacımız matematik literatürünü bilmeyenler için bir dergi yayımlamak. Tabii bazı konular çok zor gelebilir, soyut gelebilir, ama mutlaka dergide herkesin ilgisini çekebilecek konular var. Nitekim çok insanın ilgisini çekiyor, sadece lise öğrencilerinin değil, öğretmenlerin, üniversite hocalarının, manavın, kasabın, herkesin.
ES: Birazcık dergiden uzaklaşacağım, arzu etmezseniz yanıtlamayabilirsiniz de ama, bir matematikçi olarak şunu sormak istiyorum size, Türkiye’deki matematik eğitimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
AN: Lisedeki mi?
ES: İlkokul, ortaokul, lise ve peşinden üniversite.
AN: Aslında matematik eğitimi diye ayırmak istemiyorum, genel olarak eğitim bir rezalet tabii ki Türkiye’de. Üniversiteye giren çocukları görüyorum, öğrenciler her yıl %50 daha kötü, daha az düşünüyorlar. Önemli olan lisede ya da ortaokulda ne öğrendikleri değil, düşünebilmeleri, düşünmeye hazır olmaları, öylesine bir beyin yıkamanın içinden geçiyorlar ki çocuklar, inanılmaz bir beyin yıkama; her türlü düşünceye kapalılar. Bu kuşak annelerinden babalarından daha az devrimci bir kuşak, daha az düşünen bir kuşak, daha az sorumlu bir kuşak. Öğrenci benden şunu bekliyor: “Bana öğret!”, yani “öğreneyim” değil, “ben küçük bir çocuğum, bana öğretin!”. Böyle değil tabii ki, insanın kendisini ve geleceğini eline alıp, hatta dünyayı da önünde görüp bir şeyler yapması gerekir.
EA: Peki, bunun 1980’den sonra daha da arttığını düşünüyor musunuz?
AN: Bunun 80 darbesi ile ilgisi olabilir ama sadece Türkiye’de olan bir süreç değil bu, dünyanın her yerinde böyle ve bu televizyonla birlikte gidiyor. Çocuklar artık kitap okumuyorlar, televizyon seyrediyorlar. Televizyon seyretmek ne demektir? Kitap okuduğunuz zaman, güzel bir gün batımını kafanda canlandırırsın, güzel bir kız, güzel bir delikanlı canlandırırsın...
EA: Hayal dünyanı çalıştırmak zorundasın.
AN: Kendin de etkinsindir, oysa televizyon veya sinemada her şey veriliyor, yani arkana yaslanacaksın ve her şeyi alacaksın, etkin değilsin. Oysa eğitimde etkin olmak gerekiyor, öğrencinin etkin olması gerekiyor, edilgen değil. Yani sırtını yaslayıp da “bana öğret” dememesi gerekiyor. Düşünmek de böyledir, düşünmek zordur, etkin olmak gerekir. Bu yüzden en az enerji ile yaşamak yasası burada da geçerli tabii ki, insanlar eğer düşünmeden yaşayabiliyorlarsa, düşünmeden yaşıyorlar maalesef ve bu bütün dünyada böyle.
EA: Eğitimde de bunun çok ciddi bir araza neden olduğunu görüyoruz.
AN: Çok tehlikeli, çünkü ülkeler çok güçlendi, ABD’yi ele alın, çok güçlü bir devlet, bu kadar güçlü bir devletin cahil bir halka sahip olmaya hakkı yoktur; bu dünya için bir tehlikedir.
EA: Şunu biliyoruz, Matematik Dünyası dergisine dönecek olursak, sizin matematiği sevdirmek, insanları eğlendirmek gibi bir amacınız olmadığını biliyoruz; peki bu amacı gütmeden derginin matematik eğitimine bir katkısı oluyor mu?
AN: Tabii ki amacımız eğlendirmek değil, ama eğlendirmemek de değil tabii ki, amacımız matematiği sevdirmek de değil, amacımız matematiği sunmak. Matematiği sunarken, eğleniyorsa biz bir anlamda amacımıza ulaşmışız demektir. Şimdi yaz okulundan geldim, Şarköy’deyim, sabahtan gece yarısına kadar davul-zurna! İnsanlar göbek atıyorlar, “kah kah” gülüyorlar, her yerde müzik sesi. Eğlenmek deyince insanların akıllarına böyle bir şey geliyor, göbek atma ile eşdeğer bir şey. Oysa insan asık suratla da eğlenebilir.
ES: Tiyatroda da bu problemle çok sık karşılaşıyoruz.
AN: Aynen, illa güldürmek, illa heyecanlandırmak, illa tansiyonu yüksek tutmak.
ES: Bir şeyi düşünmek de sanırım oldukça eğlenceli bir eylem.
AN: Mesela bir maraton koşucusu koşarken gülmez, bir poker oyuncusu gülmez, bu insanlar bu işleri yaparken eğlenirler, ama o göbek atma eğlencesi değil tabii ki. İnsan son derece ciddi bir iş yaparak hoşça vakit geçirebilir, hatta en hoş geçirilen vakitler böyle ciddi yapılan işlerdir.
ES: Çünkü o ciddi işi yaparken, o işle inanılmaz bir başbaşalık duygusu ve inanılmaz bir konsantrasyon yaşar.
AN: İnsanın bir problemle kendisini kaybetmesi, sabahlara kadar, haftalarca, aylarca uğraşması çok güzel bir şey. Bizim eğitim sistemimizde en hoşuma giden taraf bu, sadece bizde değil her yerde böyle, başarıya prim veriliyor, öğrenci durmadan başaracak.
EA: Puan üzerinden hareket ediyoruz, 100 puan üzerinden hareket ediyoruz.
AN: Ama düşünsenize, bir öğrenci bir problem üzerinde 3 ay boyunca düşünse ve sonunda da yapamasa, ama 3 ay boyunca düşünebilmesi, bu olağanüstü bir “başarı”dır.
ES: Sizin derginizden öğrendiğim gibi çok hoşuma gitti, bir sınava girip sonuçta geçmek, kalmak, ceza, ödül, vs. hiçbir şey olmadan, atıyorum 15-20 tane soruyla başbaşa kalıp, 3 saat boyunca sadece düşünmek bence de çok keyifli, çok eğlenceli bir şey.
AN: Evet, niye illa sonunda sonuç bulunacak? Düşünmenin kendisi keyif. Bir problemi anlamak, soruyu anlamak, sorunun ne kadar zor olduğunu anlamak, o soruyu başka sorulara dönüştürmek, başka sorular yaratmak, bunlar çok güzel, çok hoş şeyler ve ne yazık ki bizim gençlerimizin bilmediği tatlar bunlar.
ES: Aslında buna değindiniz ama altını biraz çizmek için tekrar ediyorum, matematiğin yaşam, felsefe, sanat, edebiyat gibi konularla bağlantısını nasıl kuruyorsunuz?
AN: Birebir bağlantı kurmak çok zor tabii, bana sık sorulan sorulardan bir tanesi budur; matematiğin sanatla ilgisi, şununla, bununla ilgisi, matematiğin uygulamaları. Bizim doğayı ve çevreyi anlamamız için tek bir yol var o da matematiksel yöntem, başka yolu yok. Sanat, felsefe ve öbür bilimler hepsi sonuç olarak matematiğe dayanır, çünkü bir akıl yürütme vardır “şöyleyse, böyle”. Matematik bize o düşünmeyi öğrettiği için, aslında matematik hiçbir şeye yaramaz, yani özel olarak hiçbir işe yaramaz. Mesela marangozluk masa, iskemle yapmaya yarar ve başka bir şeye de yaramaz. Matematik ise doğrudan hiçbir işe yaramadığı için her işe yarar.
ES: Her şeyle de bağlantılı.
AN: Baleyle de, bir estetik anlayışıyla da bağlantısı var, dünyaya bakış açısıyla, düşünmeyle, doğru nedir, yanlış nedir, nasıl akıl yürütülür, kendisinden kuşku duymak... Mesela matematikte çok belli olduğu için doğru-yanlış, matematikçi inat etmez, karşısındakini dinler ve karşıdakinin söylediklerine cevap verir. İnsanlarla tartışırken buna çok dikkat ediyorum, insanlar haklı çıkmak için tartışıyorlar, oysa bir matematikçi haklı çıkmak için değil, doğruyu bulmak için tartışır.
ES: Bu çok temel bir problem ilişkilerde.
AN: Çok önemli, karı-koca ilişkisinde olsun, politikada olsun böyle.
ES: “Hayır” demek üzerine kurulu...
AN: Önce düşünceleri, fikri elde etmişler, o fikri savunmak için insanlar tartışıyorlar, gerçeği bulmak için değil.
ES: Tekrar dergiye dönmek istiyorum, dergiye ilgi nasıl şu anda?
AN: Çok yoğun, beklemediğimiz kadar bir ilgi var, bu dergi bir zamanlar 800 kadar satardı, şimdi 10 binden fazla satıyor, 4500 kadar abonesi var, Türkiye’nin her yerinden, Hakkari’si, vs. her yerinden büyük bir ilgi var. Yalnız reklamcıları ikna edemiyorum, inanmıyorlar bu derginin 10 bin satacağına, hiç reklam alamıyoruz.
ES: Bu anlamda bayilerin yaklaşımı nasıl?
AN: Bayiler de inanmıyorlar derginin satacağına “nedir bu matematik?” diye bir köşeye atıyorlar, oysa satıyor.
ES: Türkiye koşullarında bir derginin 10 bin satması önemli, bu çok ciddi bir rakam.
AN: Sadece Türkiye’de değil, dünya koşullarında da. Buna benzer bir dergi, Amerika’da var, en fazla satan bu dergi 13 bin satıyor, o da bir derneğin dergisi olduğu için üyeleri alıyorlar. Aslında bunun 10 bin satması bir dünya rekorudur ve hedefimiz de tabii 10 binde kalmak değil.
ES: 1 milyon gibi bir hedefiniz olduğunu biliyorum.
AN: O minimum bir rakam.
ES: Çok güzel. Peki nasıl abone olabiliriz?
AN:İnternet sitesinde her şeyi yazıyor. Bence abone de olunsun, çünkü sayılar kalmıyor, örneğin ilk sayıdan elimizde 3-4 tane kaldı, onu da arşiv için saklıyoruz, yakın zamanda açık arttırmalarda filan almak zorunda kalacaklar.
ES: Harika, çok keyif verici şeyler söylüyorsunuz. Biraz yeni tanışanlar için, ya da şu ana kadar hiç tanışmamış olanlar için çok kısa içeriğini bize anlatabilir misiniz? Aslında deminden beri konuşuyoruz bu konuda ama atladığımız bir şey var mı içerik ile ilgili?
AN: Dergi 112 sayfa, bu da epey bir yer veriyor bize ama yine de yetmiyor bize. Başlangıçta matematik dünyasından haberler var, duyurular var, basında matematik var ve hemen ardından bir kapak konusu var. Kapak konusu, bir konuyu derinlemesine işleyen 30-40 sayfalık bir inceleme. Ardından matematik tarihi var, bu konuda bir kaç yazı var. Ardından geometri köşemiz var, matematiksel yazılarımız var tabii ki. Sonra yarışmalar var, Türkiye’de ya da dünyada matematik yarışmaları yapılıyor, liseler arası olimpiyatlar, vs. onları naklediyoruz, bazen cevaplarını da veriyoruz. Zekâ soruları var, zekâ köşemiz var. Bir internet sayfamız var, internet sitelerini eleştiriyoruz, bazen mizahi yaklaşıyoruz ama hiç bir zaman sululuk yapmıyoruz. Aslında biz matematikçiler epey komik insanlarızdır, ama bu komiklik cıvıklık değil de matematiğin kendisinin içinden bazı espriler çıkar. Bilgisayar köşesi var, eğitim köşesi var.
ES: Şu dikkatimi çekti ve çok hoşuma gitti, okurlarla çok ciddi bir etkileşim içinde olduğunuzu görüyoruz, neredeyse –biraz abartarak söylüyorum- sanki okurların çıkardığı bir dergi imiş havası verdi bana ve bu çok hoşuma gitti.
AN: O kadar çok mesaj geliyor ki, çocuklardan geliyor, analardan, babalardan geliyor, her gün 10, 20-30 mesaj alıyorum, çok hoşuma gidiyor, insanlar düşüncelerini yazıyorlar, “anladık”, “anlamadık”, “bu ne biçim dergi” vs. çok heyecanlıymış dergi çıkarmak, epey de heyecanlı bir dergi oldu bu. Gerçekten de dediğiniz gibi okurlarla iç içe bir dergi.
(1 Eylül 2004 tarihinde Açık Dergi programında yayınlanmıştır.)